“Evlendiğimde nüfus cüzdanımda ismim dışında bana ait hiçbir şey kalmadığını gördüm,” diyor Oya Ersoy.
54 yaşındaki insan hakları avukatı Ersoy kadınların evlilik öncesi soyadlarını kullanmaları için 90’lı yıllarda mücadele etmiş, hatta davasını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar taşımış.

On yıllar sonra, bu mücadele hala devam ediyor. Türkiye’de evlendiklerinde kadınlar otomatik olarak eşlerinin soyadlarını alıyorlar ve nüfus kayıtları eşlerinin kütüğüne geçiyor. Kadınların yalnızca kendi soyadlarını kullanmaları da mümkün ancak bunun için uzun ve maliyetli bir dava sürecini göze almaları gerekiyor.
Kadınların yalnızca evlenmeden önceki soyadlarını kullanmasını engelleyen hükmü Anayasa Mahkemesi (AYM), Nisan 2023’te eşitliğe aykırı bularak iptal etti. Ancak Anayasa Mahkemesi’nin yasal boşluğun giderilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunduğu dokuz aylık süre bu yılın başında dolduysa da bu yönde henüz adım atılmadı. Hükümet ise yakın zamanda oylamaya sunduğu yargı düzenlemesine tam aksi yönde bir madde dahil etti fakat son dakikada maddeyi tekliften çıkardı.
Kadın hakları savunucuları ise, kadınların yalnızca evlilik öncesi soyadlarını kullanmasının önündeki engelleri ayrımcılık olarak niteliyor. Evlenen kadınların zorunlu soyadı değişiklikleri aynı zamanda nüfus cüzdanı, pasaport ve ehliyet gibi belgeleri değiştirmek gibi bir iş yükü de oluşturuyor. Kadınların evlilik öncesi yayımları, ödülleri ve diğer başarıları da görünürlüğünü yitiriyor.
Ersoy evlendiğinde okul arkadaşlarından müvekkillerine herkes, onu tanıdıkları ismin birden değişmesini çok yadırgamış. Ersoy Türkiye Cumhuriyeti’ne açtığı davada soyadı değişikliği yasasının Anayasa’da ve uluslararası insan hakları belgelerinde güvence altına alınan “eşitlik ilkesi”ne aykırı olduğunu savunmuş. AYM’ye taşınan dava Ekim 1998’de oy çokluğuyla reddedilmiş.
Hükümetin bu konudaki tavrına dair ise Ersoy, “Kadınların özgürlüklerinin kısıtlanmaya çalışılması tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kurumsallaştırılmaya çalışılıyor” diyor.
“İktidarın, Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği yasa hükmünü aynen meclise getirmesi hukuku, kadınların eşitlik talebini yok saymak demektir. Kendi iktidarları için hukuksuzluğu pusula edinen erkek iktidar sahiplerine söyleyecek tek sözümüz olur; bizim eşitlik ve özgürlük mücadelemiz, sizin meclisten çıkaracağınız kararlara sığmaz.”

Süreci yakından takip eden EŞİK Platformu sözcülerinden avukat Sema Yurtbilir bu sorunun sadece soyadı meselesi değil, “soyun kimden devam ettiği üzerine bir algı meselesi” olduğunu düşünüyor.
Kanun yapıcıların AYM kararının üzerinden bir yıl geçmesine rağmen konunun hala bir sonuca bağlanmamasıyla ilgili “kara kara ne yapacağını düşündüğünü” savunan Yurtbilir, “[Bu] onlar için bir soy meselesi, erkek otoritesinin iktidarın elden gitme meselesi. Bu yüzden karar almaları çok zor” diyor.
Türkiye’de resmi verilere göre 20.000.000 evli kadından 850 kadarı sadece kendi soyadını kullanıyor. Yurtbilir’e göre bu sayının az olmasının büyük bir sebebi dayatılan ağır prosedürler. Türkiye’deki “en modern ailelerde” bile bürokratik sürecin göz korkuttuğunu, kadının eşinin soyadını kullanmak istememesinin ve kendi soyadı için dava açmasının “en hafif tabirle hoş karşılanmadığını” ifade ediyor Yurtbilir.
“Hepsi bir yana, ben kendi soyadımı kullanmak gibi temel bir hakkı, zaten bana ait olan bir hakkı elde etmek için neden dava açmak zorunda bırakılıyorum,” diyor Yurtbilir. “Erkek evleniyor, boşanıyor, durumunda hiçbir değişiklik olmuyor, durumu korunuyor ama benim korunmuyor.”
Boşanan kadınlar da yeniden “eski” soyadlarına dönebilmek için çaba harcamak zorunda kalıyor. 2003 yılında boşanan Ersoy, banka hesaplarından kimliklere tüm resmi belgelerini bir kez daha değiştirmekle uğraşmış. En büyük zorluğu da profesyonel hayatında yaşamış.
“Bir avukat olarak müvekkillerimin çıkardığı yüzlerce vekalet, vekaletlerin sunulduğu mahkemeler, bankalar… İcra dairelerinde işlem yapabilmek için evliyken elime bile almadığım evlilik cüzdanıyla dolaşmak zorunda kaldım.”
Ersoy’un üzerinde çalıştığı, barışçıl toplantı özgürlüğüne ilişkin içtihat haline gelen AİHM’nin Ataman/Türkiye kararı da Ersoy’un eski eşinin soyadı ile yayımlanmış.
“Bir hukukçu olarak sürdürdüğüm hukuk mücadelesi sonucunda verilen ve gerek ulusal gerekse uluslararası mahkemelerde atıfta bulunulan çok önemli bir karar ama Ataman ismiyle çıktı,” diyor Ersoy. “Ancak ben Oya Ersoy’um. Benim özgürlüğüm yok sayıldığı için ortada iki Oya var. Bu örnek bile erkeğin soyadı dayatmasının kadınların emeğini görünmez kılmak, kadınları kocası üzerinden tanımlayan, aileye hapseden bir saldırının önemli bir enstrümanı olduğunu göstermeye yeter.”

Türkiye’de evlenen kadınlar evlilik öncesi soyadlarını kullanmak istediklerinde de, kocalarının soyadı ile beraber kullanmak zorunda kalıyorlar. Akademisyen ve hukukçu Fehmiye Ceren Akçabay Karataş’ın isminin bu kadar uzun olmasının sebebi de bu yasa. Akçabay Karataş, soyadı kanunun savunucularının genelde “aile bütünlüğünün korunmasını” gerekçe olarak gösterdiğini belirtiyor.
Bu ataerkil yasanın devlet için hem pratik hem de ideolojik sebeplerden dolayı işlevsel olduğunu söyleyen Akçabay Karataş, “aile ekonomisinin idame ettiricisi, bedava bakım vereni” olan kadınların eşlerinin soyadıyla anılmasının, devletin sosyal güvenlik yükümlülüğünü de hafiflettiğini savunuyor.
“Çocuk için kreş mi lazım, kadın evde kalsın çocuğa baksın. Hastanız mı var, yaşlınız mı var; bu bakımı en iyi eşler, kız çocukları ya da kadınlar verir. Kadın evde kalırsa, bu sorumlulukları yerine getirmeye devam ederse devlet böyle taleplerle karşılaşmaz. Bu kadar basit bir matematik var bu geleneksel aile sevdasının gerisinde.”
Üç kadın için de soyadı mücadelesi, soyadlarının ötesine geçiyor. Yurtbilir hislerini, “Kadına yönelik şiddetin sebebi neyse kadınların soyadı hakkını elinden almanın altında yatan sebep de aynı” diye özetliyor. “Kadınların daha aşağı bir cinsiyet olduğu inancı ve erkek cinsiyetinin kadın üzerindeki tahakkümünün hak olarak görülmesi. Dolayısıyla aslında bu mücadele topyekûn bir hak ve eşitlik mücadelesidir.”