“Hastaneye gittiğimde arkadaşım doktor olduğu için o karşıladı. Bu nedenle sağlık hizmeti konusunda çok sorun yaşamadım. Asıl hasarı erkek arkadaşımdan gördüm…”
30 yaşındaki Aysel maruz kaldığı şiddet ile sonrasında yaşadıklarını böyle anlatıyor. Ankara’da yaşayan Aysel, yaşadığı travmadan dolayı hislerini ifade etmekte zorlanıyor, ancak hastanede tanıdık bir yüz tarafından karşılanmanın süreci kendisi için kolaylaştırdığını söylüyor.
Ancak birçok kadın için bu mümkün olmayabiliyor. Örneğin eşi tarafından şiddete maruz bırakılan 35 yaşındaki Meltem kardeşlerinin olayı gizlemeye çalıştığını, “Kol kırılır, yen içinde kalır” diyerek eşinden şikayetçi olmaması için ısrar ettiklerini anlatıyor.
“Hastaneye gittiğimizde, ‘düştü’ dediler soranlara. ‘Aile içinde olur öyle şeyler’ diye beni susturdular,” diyor Meltem.
Bu sırada kendisi ise başından aşağı akan kanı silmeye, yaşadığı fiziksel ağrının ötesinden ailesi tarafından terk edilmiş olmanın verdiği acıyla baş etmeye çalışıyormuş.
Inside Turkey’e konuşan Psikiyatrist Prof. Dr. Ayşegül Yıldız da şiddetin psikolojik etkilerinin çoğunlukla fiziksel yaralanmalardan daha ağır olduğunu söylüyor. Yıldız’a göre sağlık sistemi yalnızca görünür yaralanmalara odaklanmak yerine mağdurun psikolojisine de ilgi göstermeli.
Bu durum özellikle kadına yönelik şiddet vakalarının ortalamanın çok üzerinde olduğu ülkelerde önem kazanıyor.
Verilerle şiddet
OECD‘nin 2023 verilerine göre Türkiye’de 15-49 yaş aralığındaki kadınlar arasında partner şiddeti deneyimleyen kadınların oranı %32, bu da Türkiye’yi OECD ülkeleri arasında ilk sıraya yerleştiriyor.
Sağlık Bakanlığı Kamu Hastaneleri Genel Müdürü Emrah Ceviz’in TBMM Kadına Şiddeti Araştırma Komisyonu’nda verdiği bilgiye göre 2024’ün ilk 11 ayında 14,855 kadın partner şiddeti sebebiyle hastaneye başvurdu.
Uzmanlara göre kadına yönelik şiddet sorununun çözümü için hem önleyici düzenlemeler, hem de tıbbi tedavi, travma tedavisi ve güvenliği sağlayabilecek kamu kurumları arasında işbirliği gerekiyor. Türkiye Aile Sağlığı ve Planlaması Vakfı’nın (TAPV) uzmanlarla yaptığı bir araştırmada katılımcıların yüzde 70.4’ü kadına yönelik şiddetin önlenmesine yönelik kurumlararası işbirliğinin yetersiz olduğunu söyledi. Bu durum karşısında TAPV’ın da arlarında bulunduğu 18 sağlık ve meslek örgütü ile Şiddete Maruz Kalan Kadınlara Yönelik Sağlık Hizmet Mekanizmalarının Güçlendirilmesi projesi hayata geçirildi.
Kadına yönelik şiddet ve sağlık sistemi
Sağlık sistemini kadına yönelik şiddete karşı etkili bir müdahale aracı haline getirmek, projenin hedefleri arasında. Proje kapsamında binlerce sağlık çalışanına şiddetle mücadele eğitimi verildi ve sağlık sisteminin iyileştirilmesi için on ana öneri ortaya kondu. Birleşmiş Milletler (BM) Kadın Birimi’nin desteğiyle, birinci basamak sağlık çalışanlarının şiddetle mücadeledeki aktif rolünü savunan Birinci Basamak Kadına Yönelik Şiddeti Önleme Ağı kuruldu. İlk müdahaleyi yapanlar arasında sağlık çalışanları, sosyal hizmet uzmanları, kolluk kuvvetleri ve sivil toplum kuruluşları bulunuyor. BM Kadın Türkiye Program Yöneticisi Ebru Ağduk da şiddete karşı kurumlararası işbirliğinin önemine dikkat çekiyor ve yargı, sağlık ve sosyal hizmet alanlarının şiddet mağdurlarına karşı bütünlükçü bir yaklaşım sergilemesini öneriyor.
Ağduk, “Daha kapsamlı destek sunmak için farklı kurum ve sektörler arasındaki iş birliğini güçlendirmek de çok önemli. Bu nedenle hukuk, sağlık ve sosyal hizmetler sektörlerinin farklı bakış açılarını, şiddete uğrayan kadınları önceleyecek bir yaklaşımla bir çerçeve altında buluşturmayı istiyoruz” dedi.

TAPV Proje Koordinatörü Ayşe Tek kadına yönelik şiddetin bir halk sağlığı sorunu olduğunu söylüyor ve sağlık çalışanlarının şiddeti önlemede kritik rol oynadığını belirtiyor.
Tek, “Bir kamu personeli olan sağlık çalışanlarının bu şiddeti tespit etmeleri, gerekli sağlık hizmetlerini sağlamaları ve kadının diğer ihtiyaçları için ilgili kurumlara yönlendirme yapmalıdır,” diyor.
Birinci, ikinci ve üçüncü basamak sağlık kurumlarında mağduru önceleyen bir yaklaşım sergilenmesi için yapısal değişiklik yapılması gerektiğini belirten Tek, sağlık kurumlarında sosyal hizmet uzmanları bulunmasını tavsiye ediyor. Tek, sağlık çalışanlarının kadın hakları perspektifinden eğitilmesinin ve tıbbi sosyal hizmet ünitelerinin güçlendirilmesinin de önemli olduğunu da ekliyor.
Psikiyatrist Prof. Dr. Ayşegül Yıldız da şiddete maruz kalan kadınların tedavisinde sağlık çalışanlarının kritik bir rol oynadığını söylüyor.
“[Muayene] bile başlı başına istisnasız her mağdurun karşı karşıya kalmak zorunda olduğu ek bir ruhsal travmayken, mağdurun ruh haline aldırmadan teknik delil toplayıcı olarak sadece fiziki boyutuyla yaklaşmak uygun değildir,” diyor Yıldız.
Proje kapsamında sağlık çalışanları için eğitimler ve webinarlar düzenleniyor. Ebelikte Araştırma ve Geliştirme (EBEARGE) Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Öğretim Üyesi Ayşegül Dönmez de projede yer alıyor. Dönmez, ebelerin de şiddet mağdurlarının tespitinde ve desteklenmesinde önemli rol aldıklarını belirtiyor.
“Ebelerin hizmet sunumu sırasında kadının geçmişini ayrıntılı bir şekilde sorgulayarak şiddet olasılığını kontrol etmek için kapsamlı bir değerlendirme yapması, gerekirse sevk ve güvenlik sistemleri de dahil olmak üzere tüm müdahalelere hazırlıklı olması önemli,” diyor Dönmez.
Ankara Üniversitesi Adli Bilimler Enstitüsü’nden Prof. Dr. Nergis Cantürk de fiziksel şiddetin kritik bir halk sağlığı sorunu olduğunu söylüyor ve adli raporlamanın önemine dikkat çekiyor. Avukat Prof. Dr. Hakan Hakeri de şiddet vakalarının adli olaylar olduklarını ve sağlık çalışanlarının ihbar etme yükümlülüğü bulunduğunu söylüyor.

“Hastanede bir hastane polisi olur. Onun tutanak tutması, işlem yapması gerekir. Durum acilse, hastane personel öncelikle müdahaleyi yapmalı. Arkasından mutlaka hastane polisine haber vermesi gerekir,” diyor Hakeri.
Tek taraflı beyanlarla tıbbi rapor tutulmaması gerektiğini belirten Hakeri, ev içi şiddet vakalarında çoğunlukla tanık olmadığı için tıbbi bulguların ekseriyetle önem kazandığını belirtiyor.
Çalışmadaki paydaşlardan Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği’nin İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı İkram Doğan sosyal hizmet uzmanlarının yeterli eğitim ve gözetim almadıklarını söylüyor.
“Sağlık Bakanlığı istihdam ettiği sosyal hizmet uzmanlarına, hele de de kadına yönelik şiddetle ilgili pek bir hizmet içi eğitim düzenlemiyor. Neredeyse hiç düzenlemiyor. Dolayısıyla da sosyal hizmet uzmanlarının da yer aldığı Şiddete Maruz Kalan Kadınlara Yönelik Sağlık Hizmet Mekanizmalarının Güçlendirilmesi Projesi çalıştaylarının buna çok olumlu katkısı oldu. Farklı meslek gruplarının fikir üretmesi ve sahada ne olup bittiğine dair diyalog içinde olması bir kere sahayı olumlu etkiliyor.”

Sosyal hizmet uzmanlarının kadına yönelik şiddet vakalarında “hem güçlendirici hem de eğitici rolü” olduğunu söyleyen Doğan, kadınların tıbbi tedavisi, yasal mücadelesi ve ardından hayata adapte olmaları noktalarında yanlarında olduklarını belirtiyor.
Dr. Yıldız kadına şiddete sağlık sisteminin daha etkili yanıt verebilmesi için cinsiyet eşitliğinin öncelenmesi, kurumlararası işbirliği kurulması ve eğitim ile önleme mekanizmalarının artırılması gerektiğini söylüyor. Yıldız’a göre öncelikli olarak “sağlık çalışanlarının meslek içi eğitimler alması, sosyal hizmet uzmanlarının güçlendirilmesi ve tıbbi ortamlarda mağdurların mahremiyetlerinin ve gururlarının gözetilmesi” gerekiyor.
Sağlık çalışanı çok yakın bir arkadaşı olan Aysel de buna katılıyor: “Acı çeken her kadın hastanede özen ve saygı görmeyi hak ediyor, tanıdıkları olmasa bile.”
Sağlık Bakanlığı Inside Turkey’nin bu konudaki sorularına yanıt vermedi.