(Isaac Taylor, Pexels)

Türkiye Sağlık Bakanlığı’nın kadınları vajinal doğuma teşvik etmek amacıyla Ekim 2024’te başlattığı kampanya, sezaryen doğum yapan kadınları dışladığı gerekçesiyle tepki topladı. 

Saplık Bakanlığı’nın “Normal Doğum Eylem Planı” kadınları vajinal doğuma teşvik etmeyi amaçlıyor. “Annecim başardık” adlı kamu spotuyla kamuoyuna duyurulan kampanya, sosyal medyada tepki toplarken Türkiye Psikiyatri Derneği de kamu spotunun bilimsel temelden uzak olduğunu ve vajinal doğumu “başarı” olarak göstererek sezaryen yapan kadınları suçlu ve yetersiz hissettirdiğini belirtti.

Türkiye, sezaryenle doğum oranında dünya lideri. Sağlık Bakanlığı’na göre, 2022’de canlı doğumların yüzde 60,1’i sezaryenle gerçekleşti. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) Türkiye’ye dair 2021 verilerinde bu oranı her 1000 doğumda 584,2 olarak kaydedildi. Uluslararası sağlık örgütleri yalnızca annenin ya da bebeğin sağlığı tehlikeye düştüğü durumlarda sezaryen doğumu öneriyorlar. 

Ekim 2024’te başlatılan plan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın katılımıyla duyuruldu. Plan kapsamında gebe okulları kurulması, ebelerin yetkilerinin artırılması, her gebeye ebe atanması ve sezaryen doğumların denetimi gibi adımlar öngörülüyor.

Ancak eylem planının duyurusu ve ardından gerçekleşen tartışmalar, Türkiye’nin sağlık sistemindeki daha büyük sorunları ön plana çıkardı. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Murat Ekmez, yüksek sezaryen oranlarının sadece kadınların tercihine bağlanamayacağını belirtiyor.

Doç. Dr. Murat Ekmez (Kendi arşivi)

Ekmez, “Doğumun yönetimi, uzman hekim kontrolünde ebelerde ve uzmanlık öğrencilerinden olmalı. Ancak yeterli sayıda ebe yok. Ayrıca kadınlar açısından rahat bir vajinal doğum için hastaneler gerekli imkanlara sahip değil” diyor. 

Dört yıl önce sezaryenle doğum yapan Setenay, sürecini şöyle anlatıyor: “Bebeğimin dışkı yapması ve amniyotik sıvının azalması nedeniyle suni sancıyla doğum başlatıldı. Ancak ebenin agresif tavırları nedeniyle sezaryene geçmek istedim. Genel anestezi uygulanmadığı için oğlumun ilk anında yanında oldum ve emzirebildim.”

Kamu spotunu izlediğinde öfke hissettiğini belirten Setenay, “Vajinal doğumun normal olarak adlandırılması çok yanlış. Anne-çocuk bağını manipüle ederek sezaryen yapan kadınları yetersiz hissettirmek, kimseyi vajinal doğuma teşvik etmez” diyor.

Türkiye’de yaklaşık 60 bin ebe bulunuyor ve Sağlık Bakanlığı bu sayıyı artırmayı hedefliyor. Doç. Dr. Ekmez, ebe sayısındaki artıştan umutlu olduğunu belirterek, doğumun 24 saat esasına göre bir sağlık hizmeti olduğunu vurguluyor. Ancak, doğum pratiğinin yoğun olmadığı yerlerde ekiplerin bu şekilde çalışamaması, hekimleri vajinal doğumdan uzaklaştırarak sezaryen oranlarını artırıyor.

Türk Tabipleri Birliği Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu Yürütme Üyesi Dr. Hatıra Topaklı, durumu bir sağlık sistemi sorunu olarak değerlendiriyor. Eksik ebe ve hemşireyle çalışan aile sağlığı merkezlerinde, ebeler poliklinik hizmetleri nedeniyle gebe izleme ve desteğinde yetersiz kalıyor. Bu da gebelerin daha az belirsizlik gördüğü sezaryeni tercih etmesine yol açıyor.

Dr. Hatıra Topraklı (Kendi arşivi)

Sezaryen doğum enfeksiyon, kanama, anestezi komplikasyonları gibi riskler taşıyan cerrahi bir operasyon. Buna ek olarak sezaryen ile yapılan ilk doğumu takip eden diğer doğumların da sezaryen olma ihtimali artıyor ve bu durum rahim yırtılması gibi komplikasyonların görülme olasılığını yükseltiyor.

Başkent Üniversitesi Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması  Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Ayşe Akın ise, Türkiye’deki oranların kabul edilemez düzeyde olduğunu belirtiyor. 

Prof. Dr. Ayşe Akın (Kendi arşivi)

“Gerekli gereksiz ilk doğumda yapılan sezaryenlerin de bu oranda payı var; çünkü bir doğum sezaryen ile yapıldıysa sonrasında vajinal doğum olamaz diye bir kural yoktur. Ancak biz hekimler genellikle anne ve bebek için az da olsa riskli olan bu durumu göze alamayız,” diyor Akın.

Yani baştan bu zemin hazırlanmamalıydı, halk da yanlış yönlendirildi. Sezaryen doğumda ‘şiddetli doğum sancılarının’ çekilmemesi olarak gösterildi ve ameliyatın yan etkileri ve komplikasyonlar vurgulanmadı.”

Sağlık hakkının tıpkı yaşam hakkı gibi doğuştan geldiğini söyleyen Akın, “Devlet, yurttaşlarının bu hakkını eksiksiz kullanabilmesini sağlamakla yükümlüdür. Devletler doğurganlığa müdahale etmek yerine ailelerin, bireylerin özellikle kadınların karar verme hakkı başta olmak üzere şiddet görmeme gibi sürekli ihlal edilen haklarını eksiksiz kullanmalarını sağlamalıdır” diyor. 

Prof. Dr. Ayşe Akın, sezaryen doğum oranlarının politik bir konu haline getirilmemesi gerektiğini vurgulayarak, bilim dışı söylemlerin kafa karışıklığına yol açtığını belirtiyor. Ayrıca, fetüsün konuşturulduğu kamu spotunun, anne üzerinde psikolojik baskı oluşturduğu için kaldırılması gerektiğini düşünüyor.

Türk Jinekoloji ve Obstetri Derneği Başkanı Prof. Dr. İsmail Mete İtil, sezaryen oranının genel sağlık göstergelerin biri olduğu için düşürülmek istendiğini belirtiyor.

İsmail Mete İtil (Kendi arşivi)

“Diğer bir neden ise Türkiye’nin yaşlanan nüfus oranı. Yaşlanan nüfus için en az üç doğum öneriliyor. Bu sayı pek çok nedenden dolayı sağlanamıyor. Bunun bir nedeni de sezaryen doğum. Hasta çok sayıda sezaryen doğum olmak istemiyor.”

Dünya genelinde sezaryen oranları 1990’da yüzde 7 iken 2021’de yüzde 21’e yükseldi. Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) önerdiği sezaryen oranı yüzde 15 civarında olsa da örgüt bu oranın 2030 yılında yüzde 29’a, yani doğumların yaklaşık üçte birine yükseleceğini tahmin ediyor. 

Dünya genelinde sezaryen oranları 1990’da yüzde 7 iken 2021’de yüzde 21’e yükseldi. Bu artışın nedenleri ülkeden ülkeye değişirken, zor vajinal doğum becerilerinin azalması, doğum tarihini planlama kolaylığı ve sezaryenin daha kârlı görülmesi gibi faktörler öne çıkıyor.

Prof. Dr. İtil, hastaneler için sezaryenin daha kârlı olduğu görüşüne katılmıyor. Yüksek oranların Türkiye’ye özgü olmadığını, Meksika ve Brezilya gibi ülkelerde de yaygın olduğunu belirtiyor.

Prof. Dr. İsmail Mete İtil, medikolegal süreçlerin sezaryen oranlarını artırdığını belirterek, kadın doğumun en çok dava edilen branşlardan biri olduğunu söylüyor. Hekimlerin, anne ve bebek olmak üzere iki hastayla ilgilenmesi nedeniyle hukuksal risklerden kaçınmak için en az riskli yöntemi, genellikle sezaryeni tercih ettiğini vurguluyor.

“Her iki doğum biçimi de kendi içinde riskler barındırıyor. Süreç bazen hastanın beklediği gibi ilerlemez ve hekim anne ve bebek için en az riskli yöntemi seçer. Ancak buna rağmen hukuksal sorunlarla karşı karşıya kalabilir.”

Sağlıkta şiddetin artışı, hekimlerin savunmacı hizmet vermesine yol açıyor. 2023’te sağlıkta şiddet vakaları bir önceki yıla göre yüzde 86 artarak 457’ye ulaştı. Doç. Dr. Murat Ekmez, hekim-hasta güveninin özellikle AKP dönemiyle zedelendiğini ve ticarileşen sağlık sisteminin bunda etkili olduğunu belirtiyor. 

Ekmez, “Sezaryen sağlık açısından gerekli olsa bile hastalar hekimlerin onları para için sezaryene aldığını düşünür haldeler. Bu nedenle birçok özel hastane vajinal ve sezaryen doğum ücretlerini eşitlemek durumunda kaldı” diye konuşuyor. 

5 yıl önce vajinal doğumla kızını dünyaya getiren Ece, kamu spotunu gördüğünde derin bir üzüntü hissettiğini söylüyor, “Anne ve bebeğin arasındaki bağın sadece vajinal doğuma indirgenmiş olması beni derinden üzdü. Sezaryen ile doğum yapan annelerin üzüntüsünü hissettim. Bu videoda iyi niyet göremiyorum.”

Anne ve bebek arasındaki bağın hiçbir koşula bağlı olmadığını vurgulayan Ece, kendi vajinal doğum sürecindeki zorlukları ise “Kendi talebimle vajinal doğum yaptım. Ancak doğuma kadar hiçbir şekilde bir ebe ile temasım olmadı. Israrla sormama rağmen ebenin sadece doğum esnasında geleceği söylendi,” diye anlatıyor. 

“Mahremiyet ve güvene en ihtiyaç duyduğum anda hiç tanımadığım, adını dahi bilmediğim üç farklı ebe beni muayene etti. Türkiye’deki sağlık sisteminde doğum anına kadar ebelere ulaşmak mümkün değil. Üstelik ben yüksek ücret ödeyerek özel bir hastanede doğum yaptım. Sağlık hizmeti bir hak olmasına rağmen bunu satın almak zorunda kaldım, ki buna rağmen gebelik sürecimde bir ebe bana eşlik etmedi. Bu koşullarda sezaryen doğum oranının yüksek olması kadınların tercihi değil, ticarileşen sistemin bir sonucudur.”

İstanbul’daki özel hastanelerde vajinal doğum ücretinin 50-230 bin Türk Lirası arasında değiştiğini, sezaryen doğum ücretinin ise 70-260 bin Türk Lirası arasında olduğunu öğrendik. Ücret farkının bu denli geniş olmasını nedeni ise sigortaların farklı kapsamları olması.

İstanbul’un batı komşusu Tekirdağ’daki özel hastanelerde sezaryen doğum fiyatı ise ortalama 20 bin Türk Lirası. Devlet hastanelerini ise karışık bilgiler verdi, bazıları her iki doğumun da ücretsiz olduğunu söylerken bazıları bu bilgiyi ancak doktorun verebileceğini söyledi.

Eylem Planı’nın muhalifleri kampanyayı, AKP’nin kadın vücudunu yönetmeyi hedefleyen politikalarının bir parçası olarak görüyor. Fiili kürtaj yasağı, bu eleştirilerin başlıca nedenlerinden biri. Yasa, gebeliğin 10. haftasına kadar kadınların medeni durumundan bağımsız kürtaj hakkı tanısa da devlet hastanelerinin birçoğunda bu hizmet sunulmuyor. 

Dr. Topaklı, devletin artık ücretsiz gebelik önleyici yöntemler sağlamadığını hatırlatarak, bunun kadınların planlanmamış gebeliklerle karşılaşma riskini artırdığını belirtiyor. “Bu kamu spotuyla kadınlara, nasıl doğum yapacaklarına kendilerinin ve hekimlerinin karar veremeyeceği mesajı veriliyor,” diyor.

“Kadın olmak sadece doğurganlığa indirgeniyor. İktidardan beklentimiz, kadınların kaç çocuk doğuracağına ve nasıl doğuracağına müdahale etmek yerine, doğmuş çocukların sağlığı ve eğitimi için politikalar üretmesidir,” diyor.

Inside Turkey’e konuşan sağlık profesyonelleri, vajinal doğuma teşvikin bilimsellikten uzak ve ayrıştırıcı olmaması gerektiği konusunda hemfikir. Doğum ve üreme sağlığı eğitiminin yaygınlaştırılması, ebe sayısının artırılması, ağrısız doğum yöntemlerinin erişilebilir hale getirilmesi, hastane koşullarının iyileştirilmesi ve hekimlerin şiddetten korunması gibi öneriler öne çıkıyor. 

Sağlık Bakanlığı görüşme talebine yanıt vermedi.