28 yaşındaki Nur Babacan eskiden geçimini İstanbul’daki apartmanları temizleyerek sağlıyordu. Ne var ki salgın başladığından beri işleri kesildiği için ayın başını getirmekte zorlanıyor.

Eşinden ayrılan ve bakması gereken dört çocuğu olan Babacan, “Pişirecek yemeğimizin olmadığı zamanlar oluyor; çorba, biraz erişte veya ekmek yediğimiz oluyor. Bazen öğünleri tamamıyla atlıyoruz. Temel ihtiyaçlarımızı bakkaldan veresiye almaya çalışıyorum,” diyor.
Türkiye’de yevmiye ile çalışan birçok temizlik işçisi gibi Babacan da ciddi zorlukla karşı karşıya. Pandemiden önce, temizlik işiyle birlikte akşamları evde yaptığı boncuk işlerini satarak ek bir gelir elde ediyordu ve bu, ailesinin temel ihtiyaçlarını karşılamaya yetiyordu. Fakat Koronavirüs’ün Türkiye’de ilk tespit edildiği günden bu yana, ev sahipleri ya yaşam alanlarına başka bir kişinin girmesini istemedikleri için ya da kendi mali durumları için endişelendikleri için onu işe almak konusunda isteksiz davrandı.
“Gelirim kesildiği için kiramı ve faturalarımı ödeyemedim. Giderleri karşılayamıyorum. Ev sahibim beni evden çıkarmaya çalışıyor,” diyor Babacan.
Gündelik temizlik işçisi olarak geçimini sağlayan kadınlar, Türkiye’de pandeminin en çok etkilediği gruplar arasında.
Türkiye İstatistik Kurumu’na göre, 600.000’den fazla insan ezici çoğunluğu kadın olmak üzere bu tür işlerde çalışıyor; fakat İmece Ev İşçileri Sendikası, gerçek rakamın bir milyonun üzerinde olduğunu söylüyor.
Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı’nın sosyal güvenlik verilerine göre, bu işçilerin yaklaşık yüzde 50,4’ü Ocak ve Eylül ayları arasında işini kaybetti. Üstelik temizlik işçilerinin üçte ikisi sigortasız olduğu için sosyal güvenlik rakamlarında görünmüyor.
Boncuk işlerinden haftada sadece 20 ila 50 lira kazanan Babacan, maddi yardım aramak zorunda. Salgın sırasında başlatılan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Biz Bize Yeteriz Türkiyem” fonundan 1.000 lira ve İstanbul belediyesinin fatura ödeme güçlüğü çekenlere yönelik programından destek almış.
Babacan devlet desteğine başvurduklarını ama yardımın sürekli olmadığını belirtiyor. “Hayır kurumlarından yardım alıyorum. Kaymakamlığa başvurdum ama henüz orada bir şey yok. Ara sıra gelen bu küçük desteklerle yaşamak mümkün değil. “
Babacan, her ikisi de yeni yürümeye başlayan iki küçük çocuğuna zaman zaman bebek bezi alamadığını söylüyor.
“Yalnızca pantolonlarını giydirerek idare etmeye çalışıyorum,” diyor ve ekliyor, “Mama alamadığımda şekerli su veya sütle ıslattığım krakerle besliyorum çocuklarımı. Hâlâ emdikleri için kaybettikleri besinleri telafi etmek için fazladan süt vermeye çalışıyorum, hatta bazen bunun için uyumuyorum.”
İki kızıyla birlikte İstanbul’da yaşayan 47 yaşındaki Sultan Demirkan da salgın sırasında temizlik işlerini kaybetmiş. Onun işleri gittikçe azalarak bitmiş.

“Herkes korkuyor, kimse evine girilmesine izin vermiyor. Düzenli olarak gittiğim evlerden bazıları yardımcı olabilmek adına önden ödeme yaptılar. O ödemenin işini yapıyorum hâlâ. Evlerine gitmeye ben de çekiniyorum, ama başka şansım yok,” diyor.
Demirkan, maaşı yavaş yavaş toparlansa da sabit bir geliri olmadığı için ileriye dönük plan yapamadığını belirtiyor.
“Çok kazandığımda çok, az kazandığımda az harcarım. Hiçbir zaman toplu nakit geçmez elime. Şu anda pandemiden önce kazandığımdan daha az kazanıyorum,” diyor.
Babacan gibi Demirkan da devlet desteğinin yeterli olmadığını söylüyor.
“Bir somun ekmeği elimize alamadığımız günler oldu. Evdeki unla ekmek yapıp tüm günü onunla geçirdiğimiz oldu,” diye ekliyor.
Demirkan, çevrim içi derslere erişebilmelerini sağlayacak akıllı telefonlara güçleri yetmediği için kızlarının eğitimlerinden geri kaldıklarını söylüyor.
33 yaşındaki iki çocuk annesi Aslı Yenik, salgından önce temizlikçi olarak haftada beş gün çalışıyormuş. Kendisi işini kaybettiğinde, eşinin maaşının tek başına yeterli olmadığını belirtiyor.
Yenik’in bir çocuğu yüzde 60 burslu olarak müzik okuluna gidiyor.
“Çocuğumun okul paralarını ödeyemedim, taksitler birikti. Faturamızı ödeyemediğimiz için internetimiz kesildi; çocuklarımız uzaktan derslerini takip edemiyorlar,” diyor.
Yenik her ne kadar devlet destek fonundan 1.000 lira ödeme ve yerel belediyeden bir defaya mahsus gıda paketi almış olsa da bir iş bulmaktan başka çaresi yok.
“Bizim işimiz insanların evlerinin içleriyle; yaşam alanlarına girmeyi zorunlu kılan bir iş. Bu da insanları korkutuyor, kimse evlerine girmemizi istemiyor. Ben de ailem için korkuyorum, ama yine de çağırsalar giderdim çünkü zor durumdayız,” diyor.
Yenik’in ailesi temel ihtiyaçlarını alırken de seçici olmak zorunda.
“Şu aşamada kendimize kıyafet almak bir lüks, çocuklarımızın ihtiyaçlarını karşılayabilsek o bize yeter. Bir deodorant almak için bile iki kez düşünmek zorundayım.”
İmece başkanı Ayten Kargın, ev işçilerinin, çoğu sosyal güvenlik veya sigortaya kayıtlı olmadığı için acil durum önlemi olarak bu yıl başlatılan devletin çalışma saatleri azaltılanlara çıkardığı destek ödemesinden yararlanamadığını söylüyor.

“İnsanları pandemi değil yoksulluk korkutuyor,” diyor Kargın ve ekliyor, “Çaresizler, ne yapacaklarını bilemez haldeler. Ev işçileri de işçidir; çalışma yasasına dahil edilmeliler. Aldığımız yardım talepleri listesinin sonu yok, telefonlarımız bir saniye susmuyor.”
Derin Yoksulluk Ağı Sivil Toplum Kuruluşu’nun yakın zamanlı bir raporuna göre günlük maaşla çalışanların %67’si pandemi esnasında işsiz kaldı.
Derin Yoksulluk Ağı Araştırma Koordinatörü Şevval Şener, “Temizlikçi olarak çalışan kadınlar, gıdaya erişimlerinin bile kesildiği bir dönemden geçiyor ve açlıkla mücadele ediyorlar,” diyor.

“Hatta bazıları intihar etmeyi düşünüyor. Pandemiden önce bile güç geçinenler şimdi elektriksiz, susuz yaşamak zorunda, evsiz kalma riskiyle karşı karşıyalar. Çaresizlik ezici bir his, kime başvuracaklarını bilmiyorlar.”
Şener, özellikle çocuklarına bakmakta zorlanan kadınların kötü durumda olduklarını belirtiyor.
“Uzaktan eğitime katılım sağlayabilmek için kesinlikle bir bilgisayara veya tablete ve internete ihtiyaç var. Bu işçilerin çoğu bunları karşılayamıyor. Bazı anneler okuma yazma bilmediği için çocuklarına yardım edemiyor, gerekli desteği veremiyor. Bu kadınlar hem anneliklerini sorguluyor hem de açlıkla mücadele ediyorlar.”
Şener’e göre, hükümet salgın sırasında yeterli desteği sağlayamadı. “Öncelikle krizin aciliyetini ve ciddiyetini anlamaları gerekiyor. Daha sonra sigortasız çalışanlara da devlet desteğini sağlamaları gerekiyor.”

Şener, yerel yetkililerin gönderdiği gıda paketi yalnızca kuru gıdaları içerdiği için yeterli olmadığını belirtiyor. Şener, sübvansiyonlu pazarların daha fazla kullanılması ve sosyal hizmet uzmanlarına yardıma muhtaç ailelerin belirlenmesinde daha aktif bir rol verilmesi çağrısında bulunuyor.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sosyal Politikalar Koordinatörü Zelal Yalçın, Inside Turkey‘e yaptığı açıklamada, pandemi destek programına 16 milyonluk şehirden 1 milyonun üzerinde yardım talebi geldiğini belirtiyor.

Yalçın, “Başvuru dilekçesini dolduran her kişinin 4 kişilik bir ailesi olduğunu varsayarsak, ki bazı aileler daha geniş, bu, şehir nüfusunun dörtte birinin yardıma ihtiyacı olduğunu gösterir,” diyor ve ekliyor, “Aylık geliri 775 liranın altında olan haneleri hedefleyen kampanyamızla yaklaşık 600 ihtiyaç sahibi kişiye ulaştık. Yardımın yaklaşık yüzde 54’ü kadınlara dağıtıldı.”
Yalçın, ihtiyaç sahibi insanlara ulaşmak için daha fazlasının yapılabileceğine inanıyor.
“Yerel ve merkezi otoriteler herkese ulaşmak için yeterince şey yaptı mı? Bu sorunun cevabı ancak şehirde kimse aç yatağa girmediğinde evet olabilir. Bu da yalnızca merkezi hükümet ve yerel otoriteler iş birliği yaparsa mümkün olur,” diyor.
Inside Turkey, görüş alabilmek için Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile iletişime geçmeye çalıştı, fakat başarılı olamadı.